Panik Bozukluk ve Agorafobi
DSM-V kriterine göre (Association, 2013), bireylerde panik atak tanısı belirtilen 13 semptomun en az 4’ünün gerçekleşmesiyle oluşur: çarpıntı, göğüs gerginliği, terleme, boğulma duyguları, titreme, bulantı, baş dönmesi, parestezi, kızarma, farklı algılama, ölme korkusu ya da kontrol kaybetme. Panik bozukluk tanısı konulabilmesi için ek kriter olarak bu atakların aniden gelişen ve sonuç olarak bireyde en az bir ay boyunca korku dolu endişe ya da beklentiye sebep olması gerekir.
Panik bozukluklar genelde agorafobi ile eşlik eder. DSM-V kriterlerine göre agorafobide (1) herhangi bir ortamda ya da durumda bulunmaktan korkma ve bu durumdan kaçmanın zor olması, (2) bu durumlara katlanmanın yarattığı sıkıntılar ve (3) bu korkuların başka bir mental bozuklukla açıklanamaması gerekir. Panik bozukluk ile yapılan bir çalışmada, katılımcıların %15’inin yaşamı boyunca, %3’ünün de geçmiş aylarda panik bozukluk yaşadığını raporlamıştır (Eaton, Kessler, Wittchen, & Magee, 1994). Dolayısıyla, panik bozukluk bireylerin yaşamlarını sıklıkla etkileyebilecek önemli bir anksiyete bozukluğudur.
Panik bozukluk ve agorafobi kronik bir durum olarak bilinmektedir (Noyes et al., 1990). Ancak bazı çalışmalar, panik bozukluğun hafiflemeye uğradığını kanıtlasa da, bir anksiyete bozukluğu türü olan panik bozukluk bireylerin günlük yaşamlarını etkileyerek yaşam kalitesini düşürür (Noyes et al., 1990).
Panik Bozuklukta Demografi ve Risk Faktörleri
Panik atak ya da bozuklukla ilgili yapılan birçok çalışma kadınlarda görülme oranının erkeklere göre daha fazla olduğunu kanıtlamıştır. Örnek vermek gerekirse, kadınlarda panik atak görülme oranı erkeklere oranla iki kat fazla ve panik bozuklukta 1,5 kez fazladır. Yaş faktöründe ise kadınlarda en çok görülme sıklığı 25-30 yaş iken, erkeklerde 30-40 yaş arasındadır (Wittchen & Essau, 1993). Wittchen ve Essau (1993) aynı zamanda evlilik durumunun da panik bozukluk için anlamlı risk faktörü olduğunu ve panik bozukluğun dul, ayrı ya da boşanmış bireylerde daha yaygın olduğunu göstermişlerdir. Buna ek olarak, erken dönemdeki ailevi kayıplar ya da çocukluk travmalarının panik bozukluğu artırdığı ancak buna spesifik olmadığını bilinmektedir. Çünkü, bu tür süreçler post-travmatik stres bozukluğu ya da diğer psikiyatrik hastalıklarda da belirgindir.
Son zamanlarda yapılan bir çalışmada ise panik bozukluğun genetik faktörler ve gen-çevre ilişkisi ile şekillenebileceğinden ötürü patofizyolojisi ile ilgili ilginç bulgular açıklanmaktadır (Iurato et al., 2017). Çalışma ekibi panik bozukluğa sahip bireylerin periferik kanını kullanarak panik bozukluğa sahip olmayan kontrol grubu ile genom çapında analiz gerçekleştirmişlerdir. Bu analizde DNA metilasyonuna bakılarak katılımcılar arasında epigenom düzeyinde farklılıklar analiz edilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın bulgularına göre cinsiyete bağımlı olarak (kadın panik bozukluk hastalarında) panik bozuklukta DNA metilasyonunda değişiklikler bulunmuştur (Iurato et al., 2017). Epigenetik, genlerdeki DNA düzeylerdeki değişimleri çevresel faktörlerin nasıl değiştirdiğini inceleyen bilim dalıdır. Dolayısıyla, bu çalışma panik bozukluğun bayanlarda daha fazla görülmesinin nedenine ek olarak hangi genetik yollarla panik bozukluğun oluştuğunu aydınlatmak açısından da önem arz etmektedir.
Panik Bozuklukta Tedavi Yöntemleri
Panik bozukluk ilaçlar, psiko-sosyal müdahale ya da her ikisiyle tedavi edilebilmektedir. Yapılan bir çalışmada imipramin adlı molekülün panik bozukluk üzerine spesifik ve klinik olarak anlamlı etkileri olduğu bildirilmiştir (Mavissakalian & Perel, 1995). Bu molekülün anti-panik ve anti-fobik etkileriyle yarar sağladığı düşünülmektedir. Başka bir çalışma ise davranışsal-bilişsel terapi, imipramin ve her ikisinin kombine edilmesiyle yapılan tedavinin panik bozukluk üzerine etkileri incelenmiştir (Barlow, Gorman, Shear, & Woods, 2000). Çalışmanın bulgularına göre, imipramin ve davranışsal-bilişsel terapi plasebo grubuna göre anlamlı ölçüde panik bozuklukta etkilidir. İmipramin panik bozukluğa karşı yanıtta daha fazla etkili olmasına rağmen, davranışsal-bilişsel terapi hastalar tarafından panik bozukluğun hastalık sonrası takibi sürecinde daha az etkilidir. İmipramin ve davranışsal-bilişsel terapinin kombine edilmesi akut olarak panik bozuklukta sınırlı avantaj sağlamaktadır ancak panik bozukluktan korunmada her iki tedavinin kombinasyonundan daha çok avantaj sağlanmaktadır (Barlow et al., 2000).
Panik Bozuklukta Komorbidite
Panik bozuklukta komorbidite (hastada eş zamanlı olarak başka rahatsızlıkların gözlemlenmesi) çok yaygındır. Panik bozukluk hastalarının %50’sinde eş zamanlı olarak komorbid agorafobi gözlemlenmiştir. Aynı zamanda panik bozukluk hastalarında anksiyete bozuklukları komorbid olarak gözlemlenebilmektedir: sosyal fobi (%20-75), anksiyete bozukluğu (%20), obsesif kompulsif bozukluk (%6) ve travma sonrası stres bozukluğu (%6) (Kessler et al., 1994; Weissman et al., 1994). Ancak diğer psikiyatrik hastalıklarla da panik bozukluk arasında komorbidite görülme durumu bulunmaktadır. Panik bozukluğa sahip hastaların %30-60’ı depresif bozuklukla mücadele etmektedir (Merikangas, Stevens, & Fenton, 1996).
Kaynaklar
Association, A. P. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (DSM-5®). American Psychiatric Pub.
Barlow, D. H., Gorman, J. M., Shear, M. K., & Woods, S. W. (2000). Cognitive-behavioral therapy, imipramine, or their combination for panic disorder: A randomized controlled trial. Jama, 283(19), 2529–2536.
Eaton, W. W., Kessler, R. C., Wittchen, H. U., & Magee, W. J. (1994). Panic and panic disorder in the United States. The American Journal of Psychiatry.
Iurato, S., Carrillo-Roa, T., Arloth, J., Czamara, D., Ising, M., Lucae, S., … Erhardt, A. (2017). Sex-Specific Dna Methylation Signatures In Panic Disorder. European Neuropsychopharmacology, 27, S446–S447.
Kessler, R. C., McGonagle, K. A., Zhao, S., Nelson, C. B., Hughes, M., Eshleman, S., … Kendler, K. S. (1994). Lifetime and 12-month prevalence of DSM-III-R psychiatric disorders in the United States: results from the National Comorbidity Survey. Archives of General Psychiatry, 51(1), 8–19.
Mavissakalian, M. R., & Perel, J. M. (1995). Imipramine treatment of panic disorder with agoraphobia: dose ranging and plasma level-response relationships. The American Journal of Psychiatry, 152(5), 673.
Merikangas, K. R., Stevens, D., & Fenton, B. (1996). Comorbidity of alcoholism and anxiety disorders: The role of family studies. Alcohol Research and Health, 20(2), 100.
Noyes, R., Reich, J., Christiansen, J., Suelzer, M., Pfohl, B., & Coryell, W. A. (1990). Outcome of panic disorder: relationship to diagnostic subtypes and comorbidity. Archives of General Psychiatry, 47(9), 809–818.
Weissman, M., Bland, R., Canino, G., Greenwald, S., Hwu, H. G., & Lee, C. K. (1994). others. The cross national epidemiology of obsessive compulsive disorder. The Cross National Collaborative Group. J Clin Psychiatry, 55, 5–10.
Wittchen, H.-U., & Essau, C. A. (1993). Epidemiology of panic disorder: progress and unresolved issues. Journal of Psychiatric Research, 27, 47–68.
İlk yorum yapan olun